Çok basit tedbirlerle daha yaşanabilir bir Tekirdağ mümkün.
27 Pazartesi May 2019
Posted Genel
in
Çok basit tedbirlerle daha yaşanabilir bir Tekirdağ mümkün.
26 Pazar May 2019
Nazım Hikmet’in ölümünün 50. yıldönümü için Genco Erkal’ın uyarlayıp yönettiği oyun dün akşam Tekirdağ’da Yeni Kültür Merkezinde sahnelendi. Genco Erkal ve Tülay Günal’ın mükemmel sahne performansları geceye damgasını vurdu. Tülay Günal, piyano ve viyolonsel eşliğinde Fazıl Say ve Zülfü Livaneli olmak üzere değişik bestecilerin Nazım şarkılarını kadife sesiyle mükemmel seslendirdi.
Oyunda ağırlıklı olarak Nazım’ın Bursa Cezaevindeki yaşamını, eşi Piraye Hanım’a olan tutkusu anlatıldı. Oyunun devamında Nazım Hikmet’in sürgün yıllarına ve vatan hasretine göndermeler yapıldı. Benim için çok farklı ve unutulmaz güzellikte bir geceydi. Oyun sonrası büyük usta ile sohbet imkânı buldum. Gecenin sonunda da büyük usta Genco Erkal ile hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedim.Yaşamak güzeldir.Yaşasın sanat.
23 Perşembe May 2019
Posted Genel
inGÖNÜL KAPISI
İngiliz ressamlarından Hunt’ un “Evrenin Işığı” adını verdiği tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergilenir. Bu tabloda filozof görünüşlü bir adam, elinde fener ile bahçede durmaktadır. Adam bu resimde bir eliyle kapıyı tıklatır vaziyette kapının önünde durmaktadır.
Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’ a dönerek,
-Güzel bir tablo ama anlamını bir türlü kavrayamadım, adamın vurduğu kapının kolu yok. Sanırım kapıya kol çizmeyi unutmuşsunuz, der.
Hunt gülümser, “Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki!” diyerek tablonun anlamını açıklar:
“O kapı insan kalbini simgeliyor, sadece içeriden açılabildiği için dışında kol olmasına gerek yok. O kapı içeriden açılmazsa içeri giremezsiniz.” der.
Zorlamaya gelmeyen ancak sevgi ile açılan gönül kapısı, insan kalbi ne kadar güzel anlatılmış bu tablo ile. Bizler bu kapıyı içimizden gelince sonuna kadar açarız. Kalbimizin odacıklarına dostlarımızı, sevdiklerimizi yerleştiririz. Genellikle kalbimize aldıklarımız kendi seçimlerimizdir. Bu seçimlerimiz bazen yüzümüzü güldürür, bazen bir ömür suskunlaşmamıza neden olur.
Kendi seçimlerimizden bazen acıyor canımız, seçtiklerimiz bazen de hayatı bize zehrederken dünyamızı karartırlar. Bir de kapıda bıraktıklarımız var; önlerine duvarlar ördüklerimiz, önyargılarımızla durdurup önüne set çektiklerimiz. O konuda da verdiğimiz kararlar uzun yıllar zorlar hafızamızı -iyi mi yaptık, kötü mü yaptık-kararımızın doğruluğundan bir türlü emin olamayız. Bazen de kapıyı yüzümüze kapayanlara boşa üzüldüğümüzü düşünüp “Üzüldüğümüz belki de kurtulduğumuzdur.” deyip avuturuz kendimizi. Hayat böyle bir şey işte.
Hayat telaşı, sosyal yaşantımızı ötelerken günümüz insanı sosyal paylaşım siteleri sayesinde içine gömdüğü suskunluğunu da yavaş yavaş bozuyor artık. Günümüzde sosyal aktivitelere zaman bulamayan insanımızın çoğu “e- sosyal” oldu. Bu çılgınlık, büyük küçük demeden hepimizi etkisi altına aldı. Her birimiz sosyal medyadan da olsa hayatımıza renk katacak bir insan sıcaklığını arar olduk. Sosyal ağlardan çocukluk arkadaşlarımıza, okul arkadaşlarımıza, eski mesai arkadaşlarımıza ulaşma; onlarla selamlaşma çabamız, onlardan gelecek sıcacık bir merhaba ile günü kurtarma telaşımızın ispatı gibidir.
Uyanır uyanmaz telefonlara koşup Facebook’taki, WhatsApp’taki, Instangram’daki e-postalardaki kırmızı rakamlara bakmamızın sebebi insanın kalbine giden bir yolu, bir izi bulma telaşı değil de nedir? Kırmızı rakamların sayısı ne kadar fazlaysa o oranda meraklanırız.
Aslında herkes biliyor ki kapı kolu olmayan tek kapı insan kalbidir ve o kapı sadece içeriden açılmaktadır.
Hayatı daha yaşanılır kılan mutluluğun anahtarı sevgide gizlidir. “Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri.” sadece bir şarkı sözüdür. Hayatın gerçeği bu şarkıdaki gibi değildir. Hayatın gerçeği Hunt’un eserindeki kolu olmayan kapı gibidir. Öyle çalmadan içeriye girilmez her kapıdan. Hele hele bu bir gönül kapısıysa sadece içeriden açılacaktır yüzümüze. Daha mutlu olmak, daha içten gülümseyebilmek için çaldığınız kapıların yüzünüze açılması temennisiyle…